Saturday, August 29, 2009

Günün Keli

Erkekler sürekli saç rengini değiştiren kadınlardan hoşlanmıyorlarmış. Yani kafalarında şöyle bir imaj oluşuyor demek ki "bu kadın ruh hastası!"
Eee bir parça doğru bir tespit. Bu nedenle uzak duruyorlar, bu böyle her şeyden bıkar, saçı gibi bizi paçavraya çevirir sıkıldıkça diyorlar herhalde.
Eee bir parça haklılar.
Ben laf dinlemiyorum, nasihat mı asla!. Mutlaka kendim yapıp görmem, o dersi acılar çekerek, yaşayarak almam lazım. Ama sanırım artık akıllanmam lazım.
Bu sefer de turuncu saçlarım, kelliğe adım adım!

Saturday, August 22, 2009

Günün Gezgini






Ben hep giden olmak isterim. Kalan olmayi hic sevmem. Birileri bir yere giderken aklım da onlarla gider.
Giderken bir başarı hissi gelir hep! Bir plan yaptım, başardım ve yine gidiyorum işte...
Tamamını göremediğim bu gezegenin bir kısmını daha harita üzerinde işaretlemek enfes bi duygu! Hep önüme bakarken birden kafamı kaldırıp etrafa bakmak gibi! Ülkelerin beni yormasına izin vermek en büyük eğlencem. Şeffaf kafalı olmak, önyargısız bir şekilde orda gördüğüm herkese kollarımı açıp gel gel yapmak, kocaman gözlerle olana bitene, etrafa bakmak, sıkıcılık ve monotonlukla bir süre için vedalaşmak yine çok zevkliydi! O zaman başlayalım!

1.gün
Bratislava
Uçaktan iniş Hostel filmi korkusuyla doğru tren istasyonuna geçip Viyana'ya gidiş

Viyana
İlk izlenim tipik bir Avrupa şehri. Daha kasvetli beklerken garip bir huzur verdi. Saat 1'e kadar İpek'i bekledim, o sırada şimdiye kadar içtiğim en iyi Vanilya Latte'yi içtim. Klasik müzik çalan tuvalete girdim. Opern Bölgesini tek başıma gezmeye başladım. National Bibliothek ve Mozart Heykeli'nin yanına İpek gelene kadar bir check attim. Californian Maki sushilerimi yiyip İpek'in yanına koştum.
İlkin ve İpek bana 12 saatlik harika bir tur yaptırdılar. Önce yürüyerek şehir turu! Haritadan işaretleye işaretleye ilerleyerek.
Parlement, Neues Rathaus, Burg Theater, PetersKirche, Stephansdom, NeueHofburg, Volksgarten. Sonra sangria ve nachos eşliğinde biraz soluklandık. Ve kocaman şinitselleri yemeye istikamet Figlmüller'e... Biraz sıra bekleyip İpek'le paylaştık şinitselimizi. Yemek sonrası içelim, güzelleşelim modundayız. Ama delice yağmur yağıyor. Koşarak ilkin'in çalıştığı Delia's gidiyoruz ve şampanyalı Aperol'lerimizi beklemeye başlıyorz. İki kadehte kafam iyi oluyor o yorgunluğun üzerine. Sanki yıllardır Viyana'da yaşıyorum. Eve döndüğümüzde bayılarak uyuyorum.
Sabah NaschMarkt'a gidiyoruz geleneksel Viyana kahvaltisini da yapmak lazim. Üzerine de bir vanilya latte ve yine tren istasyonundayım yola çıkmak üzere...

Viyana-Budapeste tren yolculuğu

Trene binince tek başıma bundan daha büyük bir keyif yok herhalde diye düşünüyorum. 1 gün bir şehri keşfedip ertesi gün başka yere geçmek. Harika.
Trenler arası aktarma yaparken şaşkın bakışlarım 2 bisikletçinin şaşkın bakışlarıyla buluşuyor ve birbirimize soruyoruz. Budapeste'ye mi? Cevaplar evet! Biraz sohbet ve ayrılış!

Budapeste
2.gün
Elimde 2 hostel adresi. İnsanlara sora sora aramaya başlıyorum. Hiç bi yerde Hostel yazmıyor. Aynı sokaklardan 4-5 kez geciyorum ama bulamıyorum. Bulduğumda kapıyı açma zahmetini bile göstermeden doluyuz diyorlar.
Hava kararıyor ve panik olmaya başlıyorum. Hemen haritadan görünüşünü beğendiğim bir yer seçiyorum. Domino Top Hostel.
Taksiye atlıyorum ve 10 dakika içinde ordayım. Resepsiyondaki tatli kiza oda istediğimi söylediğimde gülümseyip sadece 1 yatak verebilirim diyor. Oda kaç kişilik peki diyorum 6 diyor sevinçle. Ahh ne güzel tam aradığım gibi hiç tanımadığım diğer 5 kişi ve ben. Ok diyorum isteksizce ve odaya yerleşiyorum. Ama açım hemen dışarı çıkıp bir şeyler yemeliyim derken köşeyi döndüğümde trendeki bisikletçilerle karşılaşıyorum. Memleketten birilerini görmek gibi bir şey. Hadi gel bira içelim diyorlar, ve muhabet de başlıyor. Boston, Samuel Adams, seyahat, meraklı sorular, kahkahalar, ortak nokta çok. Onlar Budapeste'deki tek tanıdıklarım ve koca şehirde yalnızım.
Ertesi gün bulusmak için sözleşiyoruz ve odama gidiyorum. Fransız bir adamla İngilizce bilmediği için tarzanca bir kaç hareketle uyumak, ışık kapatma, Sziget gibi şeyleri tartışıyoruz. Boynumda çantam uyuyakalıyorum.

3.gün
Sabah hostelden kaçarak uzaklaşıyorum odanın kokusu tahammül edilir gibi değil. Budapeste'yi beğeniyorum. Özellikle köprülerini. Hemen Szechenyi Köprüsü yakınlarındaki Intercontinental oteli buluyorum ve bisikletçilerle buluşuyorum. Bana oda ahahtarlarını veriyorlar. Bavullarımı odalarına koyuyorum ve istediğim zaman girip çıkıyorum. Bana niye bu kadar güvendiler acaba?
Tam onlarla birlikte gezicekken bir mesajla yıkılıyorum. "Nur biz gelemiyoruz gökçer'i sınırdan geçirmediler."
Napıcağımı bilemiyorum. Mike ve Brett de öyle. Onlardan ayrilip kendime hostel bakmak için yollara düşüyorum. Eski hostelime geri dönüyorum beni Buda tarafina yönlendiriyorlar. Taksiyle Peste'den Buda'ya geciyorum, Universitas Hostel'e gidip 2 oda tutuyorum. Hala Ufuk ve Erinc gelir belki diye umudum var. Sonunda aksama doğru geliyorlar ve çok seviniyorum. Gökçer Hırvatistan'dan uçakla geri dönüyor, Bahar da o gidene kadar onu yalniz bırakmıyor.
Onları beklerken de Tuna nehrine karşı bir yandan keman dinleyip bir yandan pizza tırtıklıyorum. Tek başına romantizm bu kadar oluyor!
Ufuk ve Erinç'le hayatımda ilk kez striptiz club'a gidiyorum. Ortada dans eden kız sutyenini çıkarıp Erinç'e fırlatıyor. Sonra yanımıza gelip oturuyor. İçki istiyor ama bizimkiler kızı beğenmediğinden mi yoksa cimriliklerinden mi kızı memnun edemeden yolluyorlar. Oradan çıkıp Buda tarafında bizim Otto gibi bir yere gidiyoruz. Herkes dışarıda ayakta takılıyor kızlar şahane erkekler fena değil. Etrafa bakıp duruyoruz. Yine yorulduk, hostele dönüş ve yatış.

4.gün
Ufuk hasta gibi. Biraz mızmızlanıyor. Sabah kahvaltıdan sonra eczane aramaya başlıyoruz ama pazar. İngilizce nöbetçi eczane ne demek? Erinç guardian pharmacy diye bombayı patlatıyor. Artık Sziget'e gidelim geç kalmadan diyip yola çıkıyoruz, hava felaket sıcak. Yarım saat sonra Obudai-Sziget adasındayız. Tam Buda ve Peste arasında bir ada. Elimizde bir harita festival alanında ne nerde keşfetmeye çalıyoruz tabi arada Türklerle de karşılaşıyoruz. Şaşkınız. Şimdiye kadar hiç böyle bir festivale gitmedik. Bir yanda meksika mutfağı bir yanda yorulana Thai masajı bir yanda Blues çadırı bir yanda atlamalı zıplamalı adrenalin aktiviteleri.Sıcak bira yok. Bira kuyruğu bile yok. 1 gün yetmez ki keşke 1 hafta kalabilseydik diye hayıflanıyoruz.
Yükseğe çıkıp kendini bırakıp tutunduğun iple karşıya kayarak geçmek bu festivalde tattığım zevklerden. Diğerleri ise The Doors Tribute ve hafif meşrep atmosferi, ucundan azıcık Squarepusher ve tamaen oraya gidebilmiş olma duygusu!

5.gün
Yine Bratislava
Budapeste'den Bratislava'ya araba yolcuğu. Artık dönüşe az kaldı. Bir benzin istasyonunda karşılaşılabilecek en iyi cafe ve tuvaletlere girdikten sonra Bratislava'dayiz. Ben de bu 5 güne 3 ülke sığdırmayı başardım işte. Avusturya-Macaristan- Slovakya. Bratislava'da beklediğimden daha şirin bir şehirle karşılaşıyorum bi de Baharla :) Sonunda orada buluşabiliyoruz.
Yine çok sıcak ve yine gezmek istiyoruz. Blue church çok meşhurmuş hadi bulalim diyoruz. Bulduğumuzda pasta gibi bir kiliseyle karşılaşıyoruz. İnsanın yiyesi geliyor. Şimdiye kadar gördüğüm en sevimli kilise. Yine cafelerde oturup biralarimizi iciyoruz çünkü orada zaman çok yavaş geçiyor. Erinç beni kıskanıp kendine bir defter alıyor, anılarını yazmak üzere. Daha 4. cümlede sıkılıyor.

Uçak 2 saat rötarlı. En kötü haber bu sanirim çünkü yarın iş var. Sabah 05.00'te İstanbul'da olucam anlamına geliyor bu. Cidden de öyle oluyor.
Boğazım da ağrıyor.İse gidemeyecek halde olduğumu anlayıp haber veriyorum ve yatağımın başında asılı haritaya bakıp tekrar uykuya dalıyorum.

Friday, August 14, 2009

Günün Backpacker'ı!

Budapeste'deyim. Zar zor bi oda bulduktan sonra trende tanistigim amerikali arkadaslarimla
bira ictim.simdi odamdayim diger tanimadigim 5 kisiyle sadece 1 fransiz var gerci su an fikra gibi bi oda. Bi fransiz bi turk 3 macar diye uzayip gidiyoo. Viyana cok iyi gecti ipek ve ilkin sayesinde! Detaylar soon!

Wednesday, August 12, 2009

Günün Heyecanı

Yok olmadi bi turlu uyku tulumu kocaman sirt cantasina sigmadi
Cok agir oldu ama aslinda icinde hicbisi yoktu!

Bavulumu aldim metalik minik olani!
Sirt cantasi yasini gectin dedi babam
Annem yine bak dikkat et bisey verirlerse yolda filan bi de domuz gribi var allah korusun fix laflarini ettikten sonra vedalastik!
Havaalanindayim!
Karsimdaki kiz cantasini bosaltiyo
Adam uyuyakalmis karisi sandigim kisi ceketiyle adamin ustunu orttu
Hayvan gibi hizli almanca konusan gurbetciler etrafta bolca
Yanimdaki kiz oksuruyo killandim kalkip baska yere geciyim ben!

Günün Rotası


Yolculuk akşam başlıyor!
işte rotamız! Üzerine tıklayın büyüsün!

Monday, August 10, 2009

Günün Yolcusu


Annem diyo ki herkeste tam tersi olur, senin yaşın ilerledikçe sen daha çok gitmek istiyosun!
Doğru!
Yine gidiyorum!
Önce bratislava! Ordan bi aksilik olmazsa Viyana ordan da Budapeste ve Sziget Müzik Festivali!
Cumartesi gokcer, bahar, ufuk ve erinc'le bulusucam. Bu da demektir ki persembe ve cuma yalnizim.
Sirt cantam ve ben basbasa romantik 2 gün gecirebilecek miyiz?
Sürpriz konuklarımız olacak mı?
Neler yenilecek, içilecek?
Nelerden bahsedilecek?
Yepyeni nereler görülecek?
Backpacker macerası başlıyor, update günü Perşembe...
Takip edin!